Bireysel Yetişkin Terapi

suadiye psikolog bireysel terapi

Bireysel Yetişkin Terapi Nedir?

Bireysel terapi danışanın ihtiyaçları doğrultusunda terapötik bir ortamda gerçekleştirilen, iyi olma yolculuğunun yapıldığı, etik kurallarla yapılandırılmış profesyonel bir çalışmadır.

Terapi, bireylerin kendini daha iyi tanıması, güçlü ve zayıf yönlerini, olumlu ve olumsuz duygularını fark etmesi, yanlış ve olumsuz duygu, düşünce ve davranışlarını kontrol etmesi ve yaşadığı psikolojik sorunları aşabilmesi için psikoterapist ile birlikte yürüttüğü bir yeniden tanıma, anlama ve tedavi sürecidir.

Bireysel yetişkin terapide, danışan ve psikoterapist arasında bir güven bağı oluşturulur. Danışan ve psikoterapist arasında kurulan güven ilişkisi, iyileştirici etkiye sahip bir iş birliği ortamında gerçekleşmektedir.

Terapi süreç içerisinde bireyin bakış açılarının değişmesi, sorunlarını daha iyi analiz etme ve tanımlama konusunda daha etkin olmasını ve çözüme giden yolda sorumluluk almasını sağlamaktadır. Böylece birey terapi sürecinden sonra da bu bakış açısı ile hayatta karşılaştığı sıkıntılarla nasıl baş edeceğini öğrenecek ve bu sıkıntılar karşısında duygu, düşünce ve davranışlarını daha iyi kontrol edebilecektir.

Bireysel yetişkin terapinin konusu olan sıkıntılar ve zorluklar, her danışana göre farklılık göstermekte ve terapinin gidişatı da bu farklılık ile şekillenmektedir. Bu durumlar şöyledir;

Depresyon

Depresyon, sürekli bir üzüntü ve ilgi kaybına neden olan bir duygu durum bozukluğudur. Bireyin günlük yaşamını, uyku, yeme düzenini ve hayattan aldığı zeki sekteye uğratabilir.

Bu durumda bireylerin hissettikleri, düşünceleri ve davranışları etkilenir ve bundan dolayı çeşitli duygusal veya fiziksel sorunlar ortaya çıkabilir. Biyolojik, psikolojik ve sosyal faktörlerin birleşimiyle kişide depresyon belirtileri gözlemlenebilir. Sadece beyindeki kimyasal bir dengesizliğin sonucu olarak yaşanan bir durum değildir ve yalnızca ilaç desteği ile iyileşme sağlamak mümkün değildir. Depresyonu olan bireylerin çoğu ilaç, psikoterapi veya ikisinin birleşimi ile devam eden bir tedavinin sonucunda iyileşebilir.

Depresyonun belirtileri nelerdir?

  • Üzüntü, çaresizlik ve acizlik hissi,
  • Değerslzlik, suçluluk duygusu, geçmiş başarısızlıklarda kendini suçlamaya takılma,
  • Enerji kaybı,
  • Düşünme, konsantre olma, karar verme ve bir şeyleri hatırlamada sorunlar,
  • Cinsel istekte azalma,
  • Olumsuz düşünceleri kontrol edememe,
  • Sosyal yaşantıya, günlük aktivitelere, arkadaş buluşmalarına ve eskiden keyif alınan şeylere karşı ilgi kaybı,
  • Normalde olduğundan daha sinirli, sabırsız ya da huzursuz olma,
  • Alkol - madde tüketiminin ya da başka türlü tehlikeli davranışların artması,
  • Açıklanamayan acı ya da ağrılar, baş sırt, kas ya da mide ağrısı gibi fiziksel şikayetlerde artış.

Anksiyete - kaygı bozuklukları

Anksiyete bir diğer adıyla kaygı bozukluğu, psikolojik bir rahatsızlıktır. Günlük hayatımızda ara sıra anksiyete yaşamak olağandır. Çünkü zaman içerisinde karşı karşıya kaldığımız olaylardan dolayı endişelenebilir ya da gelecek ile ilgili maddi-manevi anlamda kaygılar duyabiliriz.

Anksiyete bozukluğu olan kişilerde, yoğun, sürekli devam eden bir endişe hali ve günlük hayatta rastlanılan durumlara karşı korku vardır. Bu duyulan aşırı endişe, kaygı, panik durumu günlük aktivitelerin süregelmesini sekteye uğratır. Kaygının temeline ulaşabilmek ve onu anlamlandırmak için bir terapi desteği alınması yararlı olacaktır. Terapide, birey kendiyle ilgili belirsiz noktalara temas edip, mevcut kaygı alanını tanımaya, ona yaklaşmaya başlayacaktır.

Kaygı bozuklukları; panik bozukluk, sosyal kaygı bozukluğu, fobiler ve genel kaygı bozukluğu gibi türlere ayrılmaktadır. Kaygı türlerine göre belirtiler farklılık gösterebilir.

Kaygı bozukluklarının belirtileri nelerdir?

  • - Kendini gergin, huzursuz ve panik halinde hissetmek
  • - Nefes darlığı, ağız kuruluğu yaşamak
  • - Kötü bir şey olacakmış gibi endişeli hal
  • - Kalp atışlarında yaşanan aşırı hızlanma
  • - Aşırı terleme
  • - Ellerde titreme hali
  • - Odaklanma, konsantrasyon problemleri
  • - Hazımsızlık sıkıntıları
  • - Kaygı duymayı tetikleyecek etkilerden kaçınma hali
  • - Uyku problemleri başlıca semptomlardan sayılabilir.

Panik Atak

Ani ve yoğun korku, beraberinde panik atakları meydana getirebilir. Bu esnada göğsünüzde ağrı hissedebilir, vücudunuzda ter boşalması yaşayabilir, kalp atışlarınızda hızlanma gözlemleyebilirsiniz. Bazen süreç boğulduğunuzu ya da kalp krizi geçirdiğinizi düşünmenize sebep olacak kadar ağır seyredebilir.

Panik atak, bir yada daha fazla kez yaşanabilir. Tekrarlama durumu tetikleyiciyle birlikte ya da kendiliğinden gerçekleşebilir. Tekrarlanan ataklat, bireyin yaşamını zorlaştırabilir ve hayattan aldıkları keyfi olumsuz etkileyebilir.

Semptomlar birden ortaya çıkar ve 10 dakika içinde en yoğun seviyeye ulaşır. Semptomlar ayrı ayrı ya da birlikte gözlemlenebilir. Ataklar genellikle 20-30 dakikaya kadar sürerken 1 saatten fazla süren panik ataklar nadiren görülür.

Panik atak belirtileri nelerdir?

  • Çarpıntı, kalp ritminde bozulma
  • Terleme
  • Göğüs ağrısı ya da sıkışma
  • Soluk alamama
  • Nefes darlığı ve boğulma hissi
  • Baş dönmesi, bayılacak gibi hissetme
  • Üşüme, ürperme ya da sıcak basması
  • Mide bulantısı ya da karın ağrısı
  • Kendini çevreden tuhaf ve farklı hissetme
  • Kontrolünü kaybetme ya da çıldırma korkusu
  • Ölüm korkusu

Fobiler

Dışarıdan gelen tehlikelere karşı verdiğimiz duygusal yöndeki tepkilere korku adı verilir. Fobilerimiz de hissettiğimiz korkuların bir çeşididir. Bir duruma karşı duyulan korkunun kişinin günlük hayatını olumsuz yönde etkilemesine fobi denir. Fobiler insanlarda sıklıkla görülen anksiyete bozukluklarıdır. Fobi sahibi kişiler, çoğu zaman yaşadıkları korkunun mantık dışı olduğunu bilir ancak mantıklı düşünerek bu korkuya engel olamazlar.

Fobiler günümüzde yaygın bir biçimde görülmektedir. En çok görülenler arasında agorafobi, sosyal fobi ya da yükseklik, kapalı alan, böcekler, yılan, gibi daha özgül fobiler yer alır.

Agorafobi : Agorafobi yani alan korkusu olan kişiler, kendilerine yabancı bir yerde kalmaktan, bu yabancı ortamda kendisini küçük düşüreceklerinden ve panikleyip bu ortamdan çıkamayacaklarından endişelenirler. Agorafobisi olan kişiler sinemaya, tiyatroya gitmekten, kapalı otoparka veya tünele girmekten, otobüse veya arabaya binmekten çekinirler.

Sosyal fobi : Bireyler kalabalık ortamlarda bulunmaktan, kalabalık sokaklarda yürümekten, tanımadıkları kişilerle konuşmaktan büyük kaygı duyarlar ve bu durumlardan kaçınırlar.

Bipolar Bozukluk - Manik Depresyon

Bipolar bozukluk; manik-depresif bozukluk olarak da bilinir. İki ayrı dönemi olan, iki uçlu bir ruhsal bozukluktur. Uçlardan biri mani yani canlılık, diğeri ise depresyon yani çöküş dönemidir. Bipolar bozukluk, kişinin kendini çok iyi hissederken, bir süre sonra içine kapanık bir hale gelmesine neden olabilir. Bipolar bozukluk, kişinin manik depresyon tanımına da uyan ruh hallerine bürünmesine sebep olabilir. Bu nedenle hastalığa tanı konma aşamasında, psikologlar tarafından yapılacak değerlendirme büyük önem arz etmektedir.

En belirgin özelliği kişinin ruh halinin uçlarada olmasıdır. Bipolar bozukluk en yüksek seviyedeyken kişi hiperaktif bir ruh haline bürünür ve kendini çok mutlu hisseder. Fakat depresyon haline büründüğünde ise dış dünyaya kendini kapabilir ve hatta intihar eğilimi gösterebilir.

Bipolar bozukluk genetik aktarımla geçebileceği gibi, sonradan travmalara bağlı olarak da gelişebilir.

Bipolar bozukluğun belirtileri nelerdir?

Mani dönemde;

  • Aşırı neşe
  • Olayların merkezinde olma duygusu
  • Hiperaktivite
  • Geçmişe oranla daha az uyku
  • Cinsel dürtülerde artış
  • Aşırı özgüven
  • Odaklanmada güçlük
  • Sabırsızlık
  • Sürekli para harcama
  • Hızlı konuşma
  • Alkol ve uyuşturucu kullanımı
  • Huzursuzluk gibi duyguların uç noktada yaşanmasıdır.

Depresif dönemde;

  • Uzun süre uyuma isteği
  • Yorgunluk
  • Keyifsizlik
  • Suçluluk hissetme
  • Umutsuzluk hali
  • Sürekli kuşku duyma
  • İştahsızlık
  • Sanrılar görme
  • Azalan cinsel istek
  • İntihar düşünceleri
  • Günlük işleri yerine getirememe şeklinde görülür.

Bipolar bozukluğun erken teşhisi, süreçte yaşanabilecek zorlukları engellemede önemli bir yer tutmaktadır. Ancak bu teşhisin, altında uzman kişilerce yapılması büyük önem arzetmektedir. Yalnızca terapi desteği değil, psikiyatrik bir destek de gerekmektedir.

Travma Sonrası Stres Bozukluğu

Travmatik yaşantılar, bir insanın kendisinin ya da başkasının hayatını ve güvenliğini tehdit eden aşırı tehlikeli veya korkunç durumlardır. Travma sonrası stres bozukluğu; travmatik bir yaşantının (maruz kalma ya da izleme olabilir) sonucunda oluşabilecek ruhsal bir hastalıktır. Tedavisi mümkündür.

Travmatik yaşantılara örnek olarak doğal afetler, ağır kazalar, savaşlar, ölümcül hastalılar ile bedensel veya cinsel şiddet gösterilebilir.

Travma Belirtileri Nelerdir?

  • Şok, inkar, inanamama
  • Utanç, suçluluk hissi, kendini suçlama
  • Üzgün ya da ümitsiz hissetme
  • Kafa karışıklığı, odaklanmada zorluk
  • Anksiyete ve korku
  • Başkalarından uzaklaşma
  • Dağılma ve halsizlik
  • Uyuyamama ya da sık kabus görme
  • Hızlı kalp atışı
  • Acı ve ağrı
  • Yorgunluk
  • Gerginlik ve tedirginlik
  • Öfke, huzursuzluk ve çalkantılı duygu durumu

Bu semptomların gözlemlenme süresi değişiklik gösterebilir. Kişi iyi hissettiği zamanlarda da olsa, travmayı hatırlatan herhangi tetikleyici bir olay, durum ya da nesne karşısında acı veren duyguları ve anıları tekrar anımsayabilir. Üzerinde çalışılmış bir travma, işlenmemiş bir travmadan çok daha sağlıklı şekilde, hayatın bir parçası haline gelebilir.

Obsesif Kompulsif Bozukluk

Obsesif kompulsif bozukluk, bireylerde takıntılı, problemli ve rahatsız edici düşüncelere yani obsesyonlara ve takıntılı düşüncelere bağlı olarak ve bu düşüncelerden kurtulmak için gelişen, genellikle birbirini tekrarlayan davranışlara yani kompsulsiyonlara neden olan psikolojik bir rahatsızlıktır.

Obsesyon kendiliğinden bilinç alanına giren, yineleyici, sıkıntı yaratan, kişinin saçma ve yanlış olduğunu bildiği fakat aklından çıkaramadığı düşünce, dürtü ya da imajlardır.

Kompulsiyon yani zorlandı, bir obsesyona engel olmak için, belli kurallarla yapılan davranışsal veya zihinsel eylemlerin genel adıdır.

Obsesif kompulsif bozukluğu olan kişiler çoğunlukla obsesyonlarının anlamsızlığının farkındadır. Obsesyonlar zaman kaybettirici olabilir, kişinin normal rutinine, mesleki işlevlerine, olağan sosyal aktivitelerine, arkadaş ve aile ilişkilerine önemli ölçüde engel olup, işlevselliğini bozabilir. Ortlama başlangıç yaşı 20-30 yaş arasındadır.

OKB belirtileri nelerdir?

Obsesyon belirtileri;

  • Sevdiklerinin öleceğine karşı aşırı korkma ve sürekli bunu düşünme
  • Kendine veya başkasına zarar vereceğini düşünme
  • Kendine veya yakınlarına mikrop bulaşacağı düşüncesi
  • Cinsel içerikli ya da şiddet içeren, rahatsız edici düşünceler
  • Düzen ve simetri isteği
  • Batıl inançlar; bir şeyin şans ya da şanssızlık getireceği düşüncesi

Kompulsiyon belirtileri;

  • Eşyaları düzene sokma, düzeltme
  • Sevilen kişilerin güvende olduklarını tekrar tekrar kontrol etme
  • Aşırı dua etme, dini korkularca tetiklenen düşünceler için ritüellerde bulunma
  • Çöp denilebilecek, ihtiyaç duyulmayan eşyaları biriktirme
  • Sayma, tıklama, kelimeleri tekrar etme ya da kaygıyı azaltmak için mantık dışı eylemlerde bulunma

Yeme Bozuklukları

Yeme bozuklukları; kökeni genetik, psikolojik ve sosyal etkenlere dayanan yeme bozukluğu davranışlarının genel adıdır. Yeme bozuklukları, kilo almak, vermek ve yemek yeme ile ilgili aşırı davranış ve duyguları içerir.

Yeme bozukluğu semptomları kişiden kişiye farklılık gösterebilmektedir. Yeme bozukluğu davranışı pek çok psikolojik hastalıkla birlikte ortaya çıkabilir. Kontrol ihtiyacı, çeke, güvensizlik, kaygı gibi duyguların, yansıması olarak görülebilir.

Yeme bozukluklarını diğer psikolojik rahatsızlıklardan ayıran bir özelliği de ölüm tehlikesi yaratabilecek rahatsızlıklar olmalarıdır. Özellikle anoreksiya nevroza hastaları, yeteri kadar besin alamadıkları için çeşitli problemler yaşamakta ve ne kadar zayıfladıklarını vücutları problemler çıkarana kadar fark etmemektedirler. Bu yüzden hastalığın tedavi süreci gecikmeye uğrar ve bu da ölüm riskini ortaya çıkarır.

Yeme Bozuklukları Türleri

Anoreksiya Nevroza : Beklenenin altında bir vücut ağırlığına sahip olmaya karşın kilo almaktan ya da şişman biri olmaktan aşırı korkma halidir. Kişi vücut ağırlığını ya da biçimini olduğundan farklı algılar. Yeme örüntüleri, tüketilen besinler ve vücut ağırlığında saplantılı davranışlar gözlemlenir.

Bu hastalığa sahip kişilerde az besin almaları dolayısıyla bazı problemler ortaya çıkabilir.
Bu problemler şöyledir:

  • Kansızlık
  • Kabızlık
  • Kas kayıpları
  • Kemik erimesi
  • Adet döngüsünde bozulma
  • Kalp problemleri
  • Saç ve tırnaklarda cansızlık ve kolay kırılma

Bulimia Nevroza : Tekrarlayan tıkınırcasına yeme epizodlarının olduğu yeme bozukluğudur. Bu hastalığa sahip kişiler ataklar sırasında çok hızlı şekilde normal bir insanın yiyebileceğinden çok yemek yerler. Anoreksiya ile bulimiayı ayıran noktalardan birisi budur.

Anoreksiya hastaları yemek yemezken, bulimia hastaları bir anda ve aşırı yemek yerler. Ataklar sonrasında yedikleri kilo almalarına sebep olmasın diye kusarlar, ishal olmalarına yol açan ilaçlar alırlar, çok yoğun egzersiz yaparlar. Devamlı olarak kilolu göründüklerini düşünüp kaygı duyarlar ancak ataklarını engelleyemezler.

Anoreksiya ve Bulimia’nın Ortak Yönü: Psikolojik ve Duygusal Etkenler

Anoreksiya ve Bulimia birbirinden farklı yeme bozuklukları olsa da bu hastalığın sebepleri birbirinden çokta farklı değildir. Bu hastalığa sahip kişiler benlik saygısını yitirmiş kişilerdir. Özgüven eksikliği yaşarlar, çevreleri tarafından görecekleri sevgiyi ve saygıyı kilolarıyla bağdaştırırlar. Genellikle sinirli ve öfkeli ruh haline sahiptirler. Çevreleriyle birlikte yemek yemekten kaçınırlar. Bedenleriyle ilgili çok ağır eleştiriler yaparlar.

Tıkınırcasına yeme bozukluğu: kişinin yeme davranışları tamamen kontrol dışıdır. Bulimia nevrozadan farkı; kişinin yeme davranışlarının telafisi için hiçbir eylem gerçekleştirmiyor oluşudur. Kusma, diyet ya da yoğun egzersiz görülmez. Obezite, kalp ve damar hastalıkları riski oluşmaktadır.

Tıkınırcasına yiyen kişiler suçluluk, utanç duygularının yarattığı kaygı ve stresle tekrar yeme davranışı gösterirler.

Kayıp ve Yas Süreci

Sevdiği kişileri kaybetmek ya da onlardan ayrılmak insanlar için oldukça acı dolu bir süreçtir. Herkes yaşadığı kaybın ardından farklı tepkiler verir. Kişilerin kayıplarının ardından fiziksel, bilişsel, davranışsal ve duygusal olarak verdikleri tepkilere “yas” adı verilir. Yas, psikolojik bir rahatsızlık değil doğal bir süreçtir. Herkesin yas sürecinde farklı olsa da çoğu insanın ortak olarak geçtiği belli aşamalar vardır. Bunlar; hissizlik, inkar, öfke, çaresizlik ve kabulleniş.

Kayıp ve Yas Süreci Aşamaları

Hissizlik : Kayıp ve yas döneminde yaşanılan ilk evre hissizleşmedir. Bu evrede kişi sevdiği bir kişinin ölüm haberini yeni almıştır ya da sevdiği birisiyle yeni ayrılmıştır. Yaşanılan durumun ne olduğunu kavramakta zorlanır bu yüzden de bir tepki göstermez, hissizleşir.

İnkar : Kişiler sevdikleri kişinin ölümünü veya sevdikleri kişiyle ayrıldıklarını kabullenmekte zorlanır ve inkar etmeye başlar. Ölen kişi hala yaşıyormuş gibi davranabilir veya çevrelerine sevgilileriyle hala birlikte olduklarını söyleyebilirler.

Öfke : Kişiler sevilen kişinin kaybı esnasında bir şey yapamadıkları için kendilerine öfke duyarlar. Hatta bazen ölen veya giden kişiye “neden beni bıraktın” şeklinde öfke duyabilirler.

Çaresizlik : Kişi ölen veya giden kişinin ardından yapabileceği bir şey olmadığı için çaresiz hisseder.

Kabulleniş : Bu evrede kişiler artık sevdiklerinin ölümünü veya ayrılığı kabullenirler ve bu kayıpların ardından nasıl bir yol çizeceklerini belirlemeye başlarlar.

Kayıp ve Yas Sürecinin Belirtileri

Kayıp ve yas süreci, her insanda farklı yaşanan bir süreçtir, kişiseldir. Her insanın yas sürecinde olduğunu gösteren belirtiler farklı olabilir. Ancak bu kayıp ve yas süreci yaşayan kişilerde görülen bazı ortak belirtiler de vardır. Bu belirtiler fiziksel, duygusal, bilişsel, davranışsal olarak ayırılabilir.

Fiziksel Belirtiler : Kişiler yas sürecinde nefes alamamaktan, sürekli yorgun hissetmekten şikayet edebilir. İştah azalması ya da üzüntüyü yemekle bastırmak için iştah artması da yaşayabilirler.

Duygusal Belirtiler : Mutsuzluk, üzüntü, çaresizlik, suçluluk, umutsuzluk ve öfke gibi duygusal belirtiler yas sürecinde sıklıkla görülür.

Bilişsel Belirtiler : Dikkat dağınıklığı, unutkanlık, odaklanamama, olumsuz ve kötü düşünceler

Davranışsal Belirtiler : Yas sürecindeki bazı kişiler yaşadıkları acılar dolayısıyla çevrelerinden uzaklaşırlar. Bazen de kaybedilen kişinin yokluğuna alışamadıkları için onları hatırlatan her şeyden kaçmaya çalışırlar.

Kaybı kabul edip hayatın devamlılığını sağlıyor olabilmek, sağlıklı bir yaşam için gereklidir. Kayıpla başa çıkmak zor olabilir nacak bunun imkansız olmadığını hatırlamakta fayda var.

Kayıp yas sürecinde ne zaman destek alınmalı?

  • Kayıpla birlikte yok olma isteği,
  • Yaşamın değersiz olduğu düşüncesi,
  • Kayıptan dolayı kendini sorumlu hissetme,
  • Yas sürecinin çok uzun süresi.

Özgüven Problemleri

Özgüven, kişinin kendisiyle barışık olması halidir. Özgüvenli bireyler kendileriyle barışık oldukları gibi çevreleriyle de iyi ilişkiler içerisindedir. Özgüven henüz bebeklik yıllarımızda ailemiz ile kurduğumuz iyi ilişkiler çerçevesinde oluşmaya başlar ve hayatımızın ilerleyen yıllarında da devam eder.

Uzmanlar 2-6 yaş arasındaki dönemde ailelerinden sevgi görmeyen, vakit ayırılıp iyi ilişkiler kurulmayan ve devamlı olarak akranlarıyla kıyaslanan çocukların ileri yaşlarda özgüven sorunları yaşadığına işaret ediyor.

Özgüven sorunu yaşamamıza sebep olan nedenlerden bazıları şunlardır:

  • Çocukluk yıllarında ailenizden devamlı olarak "sen yapamazsın, beceremezsin" gibi tepkiler alıp, sürekli olarak eleştirilmek
  • Büyürken ebeveynleriniz tarafından aşırı korumacı tavırlarla karşılaşmak ve hareket alanınızın kısıtlanması
  • Anne ve babanızın boşanması ile ortaya çıkan sorunlar
  • Bir işte veya durumda başarısız olmanız sonucu oluşan başarısızlık korkusu
  • Sevgilinizden ayrılmak ve/veya sevgiliniz tarafından aldatılmak
  • Yaşadığınız hayal kırıklığı, ayrılık, başarısızlık gibi olaylara takılı kalmak
  • Kendinizi ağır bir şekilde eleştirmek

Özgüven problemlerinin belirtileri:

Özgüven problemleri yaşayan kişiler yenilgiyi baştan kabullenir. Kişiler yapması gereken bir işi olduğunda veya karşılarına olumsuz bir durum çıktığında başaramayacaklarını, yapamayacaklarını iddia ederler. Herkesin yapabileceği bir işi onların yapmaya becerilerinin olmadığını öne sürer, kendilerini geri planda tutarlar.

Kendine güven problemi yaşayan bireyler genel olarak kendilerine yapılan her eleştiriyi kabullenmeye meyillidir. Hatta kendilerini de başkalarından daha sert bir şekilde eleştirirler.

Karar almakta zorlanırlar. Karar vermek için kendi düşüncelerine değil çevrelerinin düşündüklerine daha çok önem verirler.

Özgüven eksikliği yaşayan kişiler yeni ortamlara girmekten çekinirler. Yeni arkadaşlar edinmek, tanımadıkları bir ortamda söz almak onlar için daha zordur.

Stresle Başa Çıkmak Ve Öfke Kontrolü

Stres, herhangi bir konuda kişilerin üzerlerinde hissettikleri baskı, gerginlik halidir. Stres, mutluluk, acı, korku, üzüntü gibi duyguları yaşarken verdikleri olağan tepkidir.

Stres, normal bir seviyeye kadar yaptığımız her işi daha özenli yapmamızı, daha başarılı olmamızı sağlayabilen bir tepkidir fakat fazla stres yapılması hayatı oldukça olumsuz etkilemektedir. Kişiler stresle başa çıkamadıkları durumlarda öfke, mutsuzluk, sinirlilik gibi duygular ortaya çıkabilir.

Fazlası zararlı bir duygu: Öfke

Öfke, hoşnut olunmayan durumlarda oluşan doğal bir tepkidir. Bazen sıkıntılar yaşayabilir, üzülebilir, mutsuz olabiliriz. Böyle durumlarda öfke duymamız gayet normaldir. Ancak öfke çok ince noktaları bulunan ve fazlasıyla hissedildiğinde hem kişinin kendisine hem de karşıdaki kişiye zarar verebilecek bir duygudur.

Hissettiğiniz öfkeyi bastırmak, içinize atmak öfke kontrolü değildir. Aksine bu durumlar birikerek daha sonraki süreçlerde daha büyük öfke patlamaları yaşamanıza sebep olabilir. Öfkeyi kontrol etmenin ilk adımı hissettiğiniz öfke duygusundan kaçmadan hissettiklerini kabullenmek ve neden olan etkenleri bulmaktır. Öfkenizin nedenlerini bulduğunuzda kontrol etmek her zaman daha kolaydır.

Kabullenin, derine inin ve çözüm üretin.

Stresle başa çıkma ve öfke kontrolü konusunda kendiniz çabalıyor ancak başarıya ulaşamıyorsanız terapist desteği almaktan çekinmeyin.

Psikosomatik Ağrılar

Psikosomatik ağrılar, fiziksel olarak hissettiğimiz ancak tıbbi literatür de hiçbir açıklaması olmayan rahatsızlıklardır.

Zihinsel yorgunluğumuz bazen kendisini bedensel ağrılar olarak kendisini dışa vurur. Hissettiğimiz her duygunun kendine özgü frekansı vardır. Negatif duygularımızın frekansları da sinir hücrelerinden geçiş sırasında hücrelerimize, organlarımıza negatif sinyaller gönderirler. Gönderilen bu negatif sinyaller de bazı durumlarda organlarımızda, dokularımızda ve hücrelerimiz de ağrı karşılığını bulur.

Yaşadığımız stres, sıkıntı, üzüntü gibi duygular, mide ve bağırsaklarımızı olumsuz etkiler. Çoğunlukla bulunduğumuz bir ortamda kendimizi rahatsız hissediyorsak, çok üzüldüğümüz bir olay başımıza geldiyse sindirim sistemimiz tepki verir ve karnımız ağrır. Psikosomatik ağrıların çocuklar üzünde de en çok görülen çeşidi karın ağrısıdır.

Baş ağırı ve migren genellikle gün içerisinde yaşadığımız stres sonucu ortaya çıkar. İş yerinde yaşadığımız sıkıntılar, ailenizde yaşadığınız sorunlar kaslarımızın gerilmesine ve sonucunda da baş ağrısının ve migrenin ortaya çıkmasına yol açar.

Psikolojik olarak inişler çıkışlar yaşadığımız zamanların vücudumuzda etkisini gösterdiği ilk yer boyun ve omuz bölgesidir.

Yaşadığımız stres veya gerginlikler esnasında bazen kaslarımızı sıkarak kendimizi sakinleştirmek isteriz bu da daha sonrasında kollarımızın ve bacaklarımızın ağrımasına sebep olur.

Psikosomatik ağrılar tedavi edilebilir rahatsızlıklardır. Kendimizi daha iyi ifade etmek psikosomatik ağrıların çözümü olabilir.

Uyku Bozukluğu

Uyku; ömrümüzün üçte birini kaplayan, fiziksel, psikolojik ve sosyal olarak bizi etkileyebilen, yaşamımızın önemli bir parçasıdır. Uyku düzeninde meydana gelen değişimler, enerjimizi ve duygu durumumuzu kolayca etkileyebilmektedir. Zaman zaman yaşanan uykuya dalmada güçlük, uyku bölünmesi, uykusuz kalma durumlarını yaşamak doğaldır, bunların bozukluk sürecine dönüşmesi sürekli yaşanıyor olmalarıyla başlar.

Uyku bozukluğu belirtileri:

  • Geceleri uyumakta zorluk çekme
  • Uyku sırasında sık sık uyanma
  • Normal uyanma saatinden çok daha erken uyanma
  • Gece uyanınca tekrar uykuya dalamama
  • Unutkanlıkta artış
  • Kronikleşen baş ağrıları
  • Kaygı kontrolünde zorluk
  • Gün içerisinde sürekli yorgunluk
  • Ağız kuruluğu ile uyanma
  • Konsantrasyonu sürdürmede güçlük

Terapi süreci ile birlikte ele alınan durum sadece uyku olmayacaktır. Uyku ile ilgili yaşanan problemlerin kökenlerini aramak üzerine çıkılan bu yolculukta bireyin tüm yaşamını gözden geçiriyor olduğu bir terapötik süreç yaşanacaktır.

Borderline Kişilik Organizasyonu

Borderline kişilik örüntüsüne sahip kişiler, duygu düzenlemesinde zorluk yaşarlar. Ruhsal durumlarında istikrarsızlık görülür. Buna bağlı olarak yaşadıkları ilişkiler ve davranışlarında da dengeli bir durum gözlemlemek zor olacaktır.

Borderline kişilik organizasyonuna sahip kişiler genellikle ayrılma stresi, panik, depresyon ve yakın ilişki sorunlarıyla terapiye gelirler.

Yetişkinliğin erken dönemlerinden itibaren başlayan ve farklı koşullarda ortaya çıkabilen belirgin dürtüsellik, duygulanım ve benlik algısında tutarsızlık, kişiler arası ilişkilerde istikrarsızlık borderline kişilerin organizasyonunun ana örüntüleridir.

Benlik değerleriyle ilgili sürekli bir sorgulama halindedirler ve kendilerini genellikle değersiz hissederler. Çoğu zaman dürtüsel davranabilirler.

Borderline kişiler gerçek kendiliklerini etkinleştirmede sorun yaşarlar ve bunun için gerekli sorumluluğu almaktan kaçarlar. Onun yerine sürekli ilişki içerisinde kalıp kendilerine bakacak, ilgilenecek, şımartacak ve hep iyi hissettirecek ilişkilerin peşinden koşarlar. Bu nedenle de çoğunlukla kendi potansiyellerinin çok altında işlerde çalışırlar.

Borderline yapılar duygulanım olarak uçlarda yaşarlar: Dünyayı siyah ya da beyaz olarak görürler. Duygu durumları her an çok hızlı değişebilir, sıklıkla birlikte oldukları kişilerin karakterlerine bürünebilirler.

Bir şeyin içinde uzun süre kalmakta zorlanırlar, bu sebeple de sıkça iş, partner, ev, okul değiştirdikleri gözlemlenmektedir. Yalnız kalmak ve terk edilmek en büyük korkularındandır ve bununla yaşamak yerine hayatlarına son vermeyi dahi düşünebilirler.

Yukarıda sıralanan konuların tümü borderline kişilik organizasyonu terapisinde birlikte çalışabiliriz.

Şizoid Kişilik Organizasyonu

Erken yetişkinlikte kendini göstermeye başlayan, geri çekilme, içe dönüklük, dosya ilişkilerden kopma, duygulanımda ve duygu ifadesinde yaşanan kısıtlama şeklinde ortaya çıkan örgütlenmedir.

Aile ilişkileri de dahil olmak üzere yakın ilişki kurmak istemez bundan zevk almazlar, genellikle yalnız başına yapılacak aktiviteleri seçerler ve sosyalleşmekten uzak dururlar, insanlarla tanışma ve yakınlaşmada isteksizlerdir, başkalarının düşünce ve yorumlarına karşı ilgisiz görünürler, genellikle sosyal ilişki gerektirmeyecek işlerde çalışmayı seçerler.

Şizoid kişilik örgütlenmesine sahip bireylerin önceliği kendilerini güvene almaktır.

Bağlanmaktan korkarlar çünkü bir başkasına bağlanmak ele geçirilme ve o kişinin hakimiyetine girme kaygısı uyandırmaktadır.

En güvenli ilişki hayal ettikleri, fantezilerinde olan ilişkilerdir, gerçek yaşam her zaman risklerle doludur. Kişiler, bu riskin içindeki boşlukta kaybolmaktan yoğun kaygı duyarlar.

Şizoid Kişilik Özellikleri

  • İçe dönüklük,
  • Birine bağlanmak ve güvenmekte zorluk,
  • Soğuk, duygusuz ve tuhaf olarak tanımlanma,
  • Genellikle yalnız vakit geçirmeyi tercih etme,
  • Biriyle o kadar yakın olma düşüncesinden aşırı ürkme,
  • Sosyal ilişkilerden kaçış,
  • Biriyle en yakın teması gerektiren ilişki biçimi olan cinsellikten kaçınma,
  • Çevresinde bulanan insanlar için tüm fedakarlıkları yapabilme,
  • Duygusallıkla ilgili kısımları kendine saklayıp dışarıya herhangi bir duygusal belirti vermekten kaçınma.

Şizoid bireyler her ne kadar ilişkilerden ürkse ve güvenli bulmasa da hep yakın ve güvenli bir ilişkinin hayalini kurmaktadırlar. O nedenle terapide oldukça etkili çalışıp içinde saklanıp kayboldukları buzdan kaleden çıkıp duygusal doyum yaşayabilecekleri bir hayata kavuşabilmektedirler.

Narsistik Kişilik Organizasyonu

Öz saygı, kendine güven, kendin, iyi hissetme, diğerleriyle olan ilişkisel mesafe ve yakınlığımızı dengelemek için belirli bir oranda narsisizim gereklidir. Narsisizm kişinin kendisini güçlü, zayıf yönleri ile olduğu gibi sevmesi, içinde bulunduğu koşullara rağmen daha iyisini talep edebilmesi, hedef koyup bu hedeflere ulaşabilmek için gerekli çabayı gösterebilme kapasitesidir. Sağlıklı narsisizmde kişi zayıflıkları, eksikliklerine rağmen kendini olduğu gibi kabul edebilir, başarısızlık ve kayıpları tolere edebilir.

Sağlıksız narsisizm söz konusu olduğunda kişi kendini sadece başarılı, üstün, hayran olunan, çevresinden olumlu onay ve geri bildirim alan ve hep mükemmel olan bir birey olarak iyi hissedebilmektedir. Üstünlük, onay, hayranlık, başarı ve mükemmellik onayı alamadığı her durum ve etkileşimde kişi kendini yetersiz, değersiz, hiçbir şeye layık olmayan biri olarak görebilir ve böyle hissetmeye karşı aşırı kırılgan olabilir. Kendilerine çok kötü hissettirecek bu kırılma duygusundan uzaklaşmak için de öfkeye yönelebilir ve kendini kötü hissettirenleri değersizleştirir, küçümser ve hakaret edebilir.

Sağlıklı bir birey olabilmek için öz değer gerçekliğimizin farkında olmalı ve yaşamımızı buna göre sürdürmeliyiz.

Narsisistik kişilik örgütlenmesine sahip olan bireyler kendisine aşırı değer yükleyerek büyüklenmeci bir tabloyla karşımıza çıkarlar.

  • Hep mükemmellik arayışı içindedirler. Mükemmellik asla ulaşılamayan bir hedef olduğundan içeriden kendilerine bu onayı veremez ve insan ilişkilerinde kendilerini hep onaylayacak, onlarla aynı fikirde olacak, fikirlerini ve beklentilerini tamamen onaylayıp karşılayacak ilişkiler kurma ihtiyacı hissederler.
  • Bu kişiler aslında bir parçalarını her yetersiz ve değersiz hissederler ve bütün enerjilerini negatif hislere temas etmekten kaçınmak için kullanırlar.
  • Dışarıdan nasıl göründüklerine odaklanırlar.
  • Dünyayla uyumlanmak yerine dünyanın onlara uyumlanmasını ister ve tüm beklentilerinin eksiksiz olarak karşılanmasını hak ettiklerini düşünürler.
  • Yetişme dönemlerinde etkili olan ebeveynlerin istek ve taleplerine göre hareket ederek, onların beklentileri doğrultusunda bir benlik oluşturur ve sonraki dönemlerde de diğerleri tarafından onaylanma isteğini sürdürürler.
  • Narsistik bireylerin geçmişine bakıldığında, soğuk ebeveynlere sahip oldukları görülür.
  • Çocuğu işlevsel hale getirmek için tüm imkanlarını kullanan fakat hislerinden hiç bahsetmeyen anne babalarla karşılaşırız. Çocuk böyle bir aile ortamında kendini ifade etmekte zorlanır ve engellenmiş hisseder, bu durum sonrasında öfke ve saldırganlığa evrilebilir.

Yukarıda sıralanan konuların tümü narsist kişilik organizasyonu terapisinde birlikte çalışabiliriz.

Terapinin esasları nelerdir?

• Terapi süreci, terapistin danışana ne yapması gerektiğini söylediği, tavsiyeler, öğütler verdiği bir süreç değildir.
• Terapist, danışanı yargılamaz, eleştirmez ve danışanın yaptığı davranışlardan dolayı onu suçlamaz.
• Terapist, danışanı belli bir düşünce kalıbında düşünmeye ve belli bir davranış şekli çerçevesinde davranmaya teşvik etmez.
• Terapist, danışanın kendi düşünce ve davranış şekillerini bulmasında, fark etmesindeki yol göstericidir.

Terapiye ihtiyaç duyduğumuzu nasıl anlarız?

Bireylerin, yaşadıkları sıkıntılar ve zorluklar sebebiyle hayatlarında sorunlar yaşaması ve yaşam kalitelerinin düşmesi, ikili ilişkilerinde problemler ortaya çıkması terapiye ihtiyaç duydukları anlamına gelmektedir. Ancak bireysel terapi yalnızca psikolojik veya ilişkisel problemlerde değil, bireylerin kendilerini anlamak ve geliştirmek için kullanabilecekleri bir yöntemdir. Bu sebeple hayatına daha farklı bir pencereden bakmak ve kendini tanımak, anlamak, geliştirmek isteyen kişilerde bireysel terapiye ihtiyaç duyabilir.

Bireysel Randevu Talebinde Bulunun