Suadiye Psikolog Miray Polat

Depresyon Nedir?

Hiç bir şey yapmak istemiyorum…
En sevdiklerim bile umrumda değil…
Hayattan hiçbir beklentim yok…
Kolumu kaldıracak halim yok…
Ölsem daha iyi…
Sabahları dayak yemiş gibi kalkıyorum…
Hiçbir şey hissetmiyorum.

Bu cümlelerden en az bir tanesini hayatımızda en az bir kere söylemişizdir değil mi? Bunlar depresif cümlelerdir. Çoğumuz zaman zaman depresif hissederiz. Bir sınavda başarısız olmak, ilk tercihimiz olan üniversiteye kabul edilmemek ve romantik bir ilişkinin sonlanması bir çok insanda depresif bir duygu durumunu ortaya çıkarabilir. Bununla birlikte duygudurum bozuklukları duygu durumunda çok daha uzun süreli şiddetli değişiklikleri içerir. Bu gibi durumlara tanı koyabilmek için belirtilerin yoğun, sürekli ve kişinin ilişkilerinde ve iş performansında ciddi sorunlara yol açıyor olması gerekir. Depresyon, DSM-5 tanı kriterleri kitabında duygudurum bozuklukları altında yer alır ve farklı türleri vardır. Genel değerlendirme de duygu durum bozukluklarının iki temel duygu durumu bilinmektedir. Yoğun ve gerçekdışı heyecan ve öfori duygularının görüldüğü mani ve bunun tam tersi olan olağandışı üzüntü ve keder duygularının görüldüğü depresyon.

En yaygın duygu durumu bozukluğu majör depresif bozukluktur. Bu tanı için kişinin her gün günün büyük bir bölümünde ve en azından 2 hafta boyunca günlerin çoğunda belirgin bir şekilde depresif olması (ve/veya zevkli etkinliklere ilgisini belirgin bir şekilde yitirmiş olması) gerekir. Bu belirgin duygusal belirtilere ek olarak, bilişsel belirtiler (değersizlik ya da suçluluk duyguları ve intihar düşünceleri gibi), davranışsal belirtiler (örneğin, bitkinlik ya da yavaş hareket etme) ve fiziksel belirtilerden (iştah ve uyku düzeninde değişiklikler) oluşan en az üç ya da dört farklı belirti görülmesi gerekir.

Bu belirtiler depresif başlangıçlı türde görülürken manik başlangıçlı olan da ise yoğun sinirlilik, öfke patlamaları ile belirgin şekilde artmış taşkın duygu durumu mevcuttur. Bunlara ek olarak, cinsel dürtünün artması, kendilik değerinin büyük oranda arttığı ve düşünce uçuşması dediğimiz zihinsel etkinliklerin artması, uyku gereksiniminde azalma olması gibi belirtilerinde tanı koyabilmemiz adına olması gereklidir.

Depresyon belirtilerinin ‘’normal’’ sayıldığı durumlar var mıdır?

Depresyon duyguları yaşandığı sırada insana tatsız gelir, ancak genellikle uzun sürmez. Günler ya da haftalar veya belirgin bir yoğunluk düzeyine ulaştıktan sonra kendiliğinden dağılır. Gerçekten de, hafif ya da kısa süreli depresyon aslında uzun vadede ‘’normal’’ ve uyuma yönelik olabilir. Genellikle, normal depresyonlar acı verici ancak yaygın olarak görülen yaşamsal olaylardan, örneğin ciddi kişisel, kişiler arası ya da ekonomik kayıplardan kaynaklanır.

Normal depresyonlar hemen her zaman yakın zamanda yaşanan stresin bir sonucudur.

  • Kayıp ve Yas süreci
  • Doğum Sonrası Depresyonu
  • Distimik Bozukluk

Genellikle yası, sevilen birisinin ölmesinden sonra yaşanan psikolojik süreç olarak düşünürüz. Normal bir süreç olan yas, ayrılık ya da boşanma veya evcil bir hayvanın ölümü gibi diğer kayıp türlerinde de görülebilir.

Bir çocuğun doğması genellikle mutlu bir olay görülse de, çocuğun doğmasından sonra yeni annelerde (ve babalarda) bazen doğum sonrası depresyonu görülebilir. Doğum sonrası depresyonun tipik belirtileri arasında duygusal değişkenlik, kolayca ağlama, sinirlilik ve bunların genellikle mutlu duygularla karışması bulunur. Bu tip belirtiler, doğumu izleyen 10 gün içerisinde kadınların %50 ila 70’inde görülür ve genellikle kendi kendine geçer.

Duygu durumundaki rahatsızlıkların tanı konulabilir bir duygu durumu bozukluğuna dönüştüğü nokta, klinik bir değerlendirme konusudur ve genellikle bireyin yaşadığı işlevlerdeki bozulmanın derecesi ile ilgilidir.

Distimik bozukluğun genel olarak hafif ya da orta yoğunlukta olduğu düşünülüyor, ancak en önemli özelliği kronik olmasıdır. Distimik bozukluk tanısı için kişinin en az 2 yıl boyunca günlerin çoğunda ve günün büyük bir bölümünde sürekli depresif duygu durumu sergiliyor olması gerekir ve

  • İştahsızlık ya da aşırı yeme
  • Enerjisizlik ya da bitkinlik
  • Düşük kendilik değeri
  • Konsantrasyon eksikliği ya da karar vermede zorlanma
  • Umutsuzluk duyguları gibi belirtilerden en az iki tanesine sahip olmalıdır.

Majör Depresif Bozukluk tanı ölçütlerine göre, distimi için görülenden daha fazla belirtinin sergileniyor olması ve belirtilerin daha sürekli olması gerekir. Distimik bozuklukta belirtiler kesik kesiktir, normal geçen günler vardır. Majör depresif bozukluk için kesintisiz 2 hafta boyunca hemen her gün günün büyük bir bölümünde ya belirgin şekilde depresif duygu durumları ya da zevkli etkinliklere ilginin yitirilmiş olduğu görülmelidir.

Depresyon kendini tekrarlama eğiliminde olan bir hastalıktır ve majör depresyon belirtileri gösteren kişilerden yaklaşık %20’sinde belirtiler 2 yıldan uzun sürerse kronik majör depresif bozukluk tanısı konur.

Depresyonun nedenleri nelerdir?

Duygu durumu bozukluklarının nedenleri araştırılırken biyolojik, psikososyal ve sosyokültürel etkenlere odaklanılmış. Amaç biyopsikososyal model oluşturmaktır çünkü insan hem biyolojik hem psikolojik hem de sosyal açıdan ele alınması gereken bir canlıdır.

Biyolojik etkenler arasında genetik faktörler birinci sıradadır. Depresyon dediğimizde aklımıza ilk gelen serotoninin genler arası taşınmasıyla ailede varolan duygu durum bozukluğu, çocuğun depresyon riskini arttırmaktadır. Aynı şekilde antidepresanların etkilemek istedikleri asıl alan olan nörokimyasal etkenlerde depresyonun sebeplerinden biridir. Depresyonun, beyindeki sinir hücrelerinin etkinliğini düzenleyen ve iletişimini kuran nörotransmitter maddelerin hassas dengesindeki bozukluklardan kaynaklandığı yapılan araştırmalarla onaylanmıştır. Düşük dopamin, serotonin ve norepinefrin seviyeleri depresyonunuzun sebebi olabilir. Hormon düzenleyici sistemimizde oluşabilecek herhangi bir anormallikte depresyon riskimizi arttırabilir.

Psikolojik etkenler arasında aklımıza gelen tabiki stres oluyor. Yaşanan stresli olaylara bağlı depresyona girmeniz çok muhtemeldir. Sevilen birinin yitirilmesi, önemli yakın ilişkilere ya da kişinin mesleğine yönelik önemli tehditler ya da şiddetli ekonomik ya da şiddetli sağlık sorunları depresyon riskini arttıracak şiddetli stresörlerdir. Kronik streste majör depresyonun başlangıcı, sürmesi ve tekrarlaması ile bağlantılıdır.

Sosyokültürel etkenlere baktığımızda ise bütün kültürlerde depresyon görülmekle birlikte, yaygınlığı ve aldığı biçim bakımından farkılılıklar görülür. Depresyon batılı kültürlerde daha sık rastlanır. Yine bu kültürlerde intihar girişimi oranlarıda Doğulu kültürlere oranla daha fazladır.

Depresyon Tedavileri ve Sonuçları

Diğer bir çok klinik vaka için olduğu gibi depresyonunda bir çok tedavi şekli vardır.

  1. İlaç Tedavisi : Psikiyatrik değerlendirme sonrası verilen bir takım ilaçların amacı beyindeki sinir hücrelerinin etkinliğini düzenleyen nörotranstmitterlerin bozulan dengesini yeniden sağlamaktır. Vücudumuzun düzenlemekte zorlandığı bu kimyasalları dışarıdan takviye ile alarak organik bir süreç yaratmayı hedefleriz. Antidepresanlar genellikle 3 ila 5 haftaya etkilerini göstermeye başlar. Yaklaşık 6 hafta sonra kayda değer bir ilerleme görülmezse doktorunuza bunu bildirmeniz ve ilaç ya da doz değişikliğine gitmeniz gerekir.
  2. Psikoterapi : Depresyonun tedavisinde etkili olduğu kanıtlanmış, çeşitli özelleşmiş psikoterapi biçimleri vardır ve bunların en iyileri ile kaydedilen ilerleme, ilaçlarda gözlemlenen gelişmeye neredeyse eşittir. Psikoterapi gerek tek başına gerekse ilaçlarla birlikte uygulandıklarında, 2 yıllık izleme döneminde nüksetme olasılığını da kayda değer oranda azalttığı görülmüştür. Depresyon tedavisinde etkisi kanıtlanmış psikoterapi biçimlerinden biri bilişsel-davranışçı terapisidir. (BDT) Burada ve şimdi yaşanan sorunlara odaklanan görece kısa süreli bir tedavi biçimidir. Genellikle 8-10 seans sürmekle birlikte amacı kişiye hayat boyu farkındalığını arttıracak psikoeğitim vermektir. BDT terapisti danışanının olumsuz otomatik düşüncelerini keşfederek yerlerini işlevsel olanlarıyla değiştirmeyi hedefler.
  3. Davranışçı Etkinleştirme Tedavisi : bu tedavi yaklaşımı, yoğun bir şekilde hastaları daha etkin kılmaya, çevreleri ve kişiler arası ilişkileri ile daha fazla meşgul olmaya yönlendirmeye odaklanır. Hedef, pozitif pekiştirme düzeyini arttırmak ve kaçınma ve çekilme düzeyini düşürmektir.
  4. Aile ve Evlilik Terapisi : Elbette, bütün tedavi programlarında hastanın yaşamındaki stres yaratıcıların ele alınması da önemlidir, çünkü yaşamda istenmeyen bir durum depresyonun tekrarlamasına neden olabilir. Hastalığın nüksetmesi ile aile yaşantısı arasında bağlantı olduğunu gösteren araştırmalar yapılmıştır. Bu yüzden aile ve evlilik terapisi bireysel terapiye ek olarak önemlidir.

 

Depresyonun tedavisi ve diğer tüm ruh sağlığı problemlerinde başarı elde etmek için uzman psikologdan alacağınız psikoterapi seanslarına düzenli bir şekilde devam etmeniz, ihtiyaç halinde de psikiyatrik müdahaleye başvurarak uzun süreli ilaç tedavisi almanız gereklidir.

 

Klinik Psikolog Miray Polat

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir