Suadiye Psikolog Miray Polat

Yeme Bozuklukları Ve Kişilik Özellikleri Arasındaki İlişkiler

Yeme bozuklukları özellikle son yıllarda üzerinde yoğun bir şekilde çalışılan psikopatolojiler içerisinde yer almaktadır. Yeme bozukluklarının oluşumunda birçok biyolojik, psikolojik, sosyo-kültürel değişkenlerin etkili olduğu bilinmektedir. Yapılan araştırmalara bakıldığında yeme tutumu ve bozukluğu açısından ortak olarak beliren bazı kişilik yapısı veya özelliklerinden söz etmek mümkündür. Bu amaçla yeme bozukluklarıyla ilişkili çeşitli kişilik özelliklerinin tanımlanmasının, bozukluğun tedavisi ve önlenmesinde önemli bir yere sahip olabileceği düşünülmektedir. Yapılan araştırmalar sonucunda özellikle, mükemmeliyetçilik, öfke, düşük benlik saygısı, duyguları ifadede güçlük, aleksitimi (alextimia) gibi bir takım kişilik özelliklerinin yeme patolojisiyle ilişkili olduğu gözlenmiştir. Kişilik özelliklerinin oluşumunda, aile dinamikleri ve aile içi etkileşimin etkisi ise oldukça büyüktür.

Yeme bozukluğu olan kişiler, yemek yeme ve kilo alımıyla ilgili yoğun endişe yaşarlar. Bu endişelerine bağlı olarak, yemeyle ilgili çeşitli davranışlar ortaya çıkmaktadır. Araştırmalar, yeme bozukluğunun üç belirli tipi üzerinde yoğunlaşmaktadır: Anoreksiya nevroza, bulimia nervoza ve tıkanırcasına yeme bozukluğu (Nolen-Hoeksema, 2004).

Anoreksiya nevroza (AN), kişinin yaşına ve boyuna uygun olarak normal ve sağlıklı kabul edilen vücut ağırlığını sürdürmeyi reddetmesine dayanan bir bozukluktur. Anoreksiklerin, çarpıtılmış beden imgeleri ile kilo almaya karşı aşırı korkuları bulunur. Bu hastalarda mensturasyon dönemlerinde düzensizlikler olduğu ya da bu dönemlerin kaybolduğu görülebilmektedir. Anoreksikler, çoğunlukla kendilerinin şişman olduğunu düşünürler, kilo verme ihtiyacı içindedirler. Anoreksiklerin kendileriyle ilgili değerlendirmeleri, vücut ağırlıklarına ve yemeleri üzerindeki kontrollerine dayanmaktadır. Yemelerini tamamen kontrol ettikleri ve kilo verdikleri zaman, kendilerinin iyi ve değerli olduğuna inanırlar.

Bulimia nervozanın (BN) temel özelliği ise, kontrol edilemeyen yeme ya da tıkanırcasına yeme ve bunu izleyen kilo almayı engelleyici davranışlardır. Bulimik hastalarda, kilo almayı engellemek üzere, kendi kendini kusturma, laksatifler vb. kullanma, diyet yapma ve aşırı egzersiz yapma gibi davranışlar görülmektedir (Sayıl, 2000). Anoreksiklerde görüldüğü gibi, bulimiklerde de kişilerini kendilerine ilişkin değerlendirmeleri, vücut biçimleri ve ağırlıklarından etkilenmektedir. Bulimikler kendi beden biçimlerinden ve ağırlıklarından memnun olmayıp kilo vermeyle ilgili uğraş içindedirler

Tıkanırcasına yeme bozukluğu, pek çok açıdan bulimia nervozaya benzemektedir. İki bozukluk, tıkanırcasına yeme bozukluğunda düzenli olarak dışa atım davranışlarının, diyet ya da aşırı egzersizlerin görülmemesi açısından ayrılmaktadır. Bir başka deyişle tıkanırcasına yeme bozukluğunun kilo almayı önleyici davranışlar olmadan yalnızca tıkanırcasına yeme davranışıyla karakterize olduğu söylenebilir. Tıkanırcasına yeme bozukluğu olan bireyler oldukça kiloludurlar. Vücutlarını beğenmezler, aşırı yemelerinden utanırlar. Tipik olarak sık sık diyet yaptıklarına, kilo kontrol programlarına katıldıklarına ve ailelerinde obezitenin varlığına ilişkin öyküye sahiptirler (Nolen-Hoeksema, 2004; Davison ve Neale, 2004).

Yeme Bozukluklarının ortaya çıkışını etkileyen pek çok sosyokültürel, psikolojik ve biyolojik faktör bulunmaktadır. Zayıf ve çekici olmayla ilgili sosyal baskılar, güzellik standartları, sosyoekonomik düzey ve etnik köken, yemeyle ilgili uyumsal olmayan bilişler, acı veren duygularla başa çıkmada yiyeceklerin kullanılması, çeşitli aile dinamikleri ya da yapıları (müdahil olan aileler, etkileşimde karşılıklı bağımlılık ve gerginlik olan, mükemmeliyetçi, aşırı talepkar aileler), cinsel istismar, travmalar ve genetik yatkınlığın yeme bozukluklarının sebepleri arasında sayılmaktadır.

Kişilik özellikleri

  • Mükemmelliyetçilik

Yıllardır, mükemmeliyetçilik ve psikolojik sorunlar arasında ilişki olduğu saptanmasına karşın, özellikle son zamanlarda, psikopatoloji ve mükemmeliyetçilik arasındaki ilişkiyi araştıran çalışmalar çoğalmıştır (Shafran, R. ve Mansell, W., 2001).

Mükemmeliyetçilik; depresyon, intihar, yeme bozuklukları, sosyal anksiyete, obsesif kompulsif bozukluk, obsesif- kompulsif kişilik bozukluğu ve somatik bozukluklarda araştırılmış; mükemmeliyetçiliğin birçok bozuklukta olduğu gibi yeme bozukluklarında da rol oynadığı gözlenmiştir. Mükemmeliyetçiliği ilk tanımlayan Hollender, mükemmeliyetçilik için “kişinin kendisinin ya da diğerlerinin talep ve isteklerinin durumun ya da olayın gerektirdiğinden daha yüksek kalitede performans göstermek” tanımını kullanmıştır. Daha sonraları Burns bu konuda yaptığı birçok çalışmadan sonra, mükemmeliyetçiliği; beklentileri, olayın yorumlanması, kişinin kendisi ve diğerleri ile olan gelişim sürecini kapsayan “bilişlerin ağ örüntüsü/biliş ağı” (network of cognitions) olarak tanımlamıştır. Mükemmeliyetçi özelliğe sahip olanlar, genelde, gerçekçi olmayan yüksek standartlara sahip ve onlara sıkı bir şekilde bağlı, kendilerini de bu standartlara erişebildiklerinde değerli bulan kişiler olarak tanınırlar.

Kişi bu yüksek standartları karşılamak için çeşitli davranış örüntüleri sergileyebilir. Örneğin, dikkatlice kontrol etme, içini rahatlatmaya çalışmak, diğerlerinin yanlışlarını düzeltmeye çalışma, karar vermeden önce aşırı bir biçimde düşünme gibi. Alternatif olarak, fonksiyonel olmayan mükemmeliyetçi özelliğe sahip kişiler, genellikle, kişinin yüksek standartlarla karşı karşıya kalmayı gerektirecek durumlardan sakınırlar. Ör- neğin, bir işi ertelemek ya da yüksek standartlarla karşılaşmak hoş olmadığında işi ya da durumu erkenden sona erdirmek, hiç başlamamak gibi.

Yeme bozukluklarıyla mükemmeliyetçilik arasındaki ilişki biraz karışıktır ancak mükemmeliyetçilik anoreksiya ve bulimia nervozanın bilişsel kuramlarında da yer almıştır. (Fairburn, Shaf- ran ve Cooper, 1999). Örneğin, mükemmeliyetçilik ile beden biçimi, kilo, katı ve aşırı diyet yapmakla aşırı uğraş arasındaki ilişki araştırılmış ve anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Bir bakış açısına göre anoreksiya nervoza, mükemmeliyetçilikle ilişkilidir ve anoreksiya nervozanın oluşumu için gerekli bir özelliktir. Mükemmeliyetçilik özellikle anoreksiya nervozada güçlü ve ayırıcı bir özelliktir.

  • Öfke

Düşmanca tutum, sinirlilik, çabuk öfkelenme saldırganlığın bilinen dışavurumlarıdır. Kişilerdeki düşük tolerans düzeyi ve saldırganlık yeme bozukluğu olan kişilerde çok sık gözlenmektedir.

Bazı araştırmacılar, bozuk yeme örüntüleri, kendi haklarını savunmadaki yetersizlik, yüksek düzeyde kendine yönelik saldırganlık ve öfkeyi ifade etmedeki güçlüklerin yeme bozukluklarıyla ilişkili olduğunu göstermiştir (Fassino, Daga, Piero, Leombruni, Rovera, 2001). Yeme bozukluklarındaki dürtüsel davranışların öfkeyi ifade etmekteki güçlüklerle ilişkili olabileceği düşünülmektedir. Ayrıca, yeme bozukluğu olan hastaların yediklerini çıkarma gibi bir takım garip davranışlarının da ifade edilemeyen öfkenin yüksek düzeyiyle ilişkili olabileceğine dair araştırmalar da bulunmaktadır.

Fassino ve arkadaşlarının (2003) yaptıkları başka bir araştırmada obez kişilerin, duygu durumu, yeme ile ilişkili psikopatolojiler, öfke düzeyleri ve öfkeyle başa çıkma tarzları incelenmiştir. Tıkanırcasına yeme bozukluğu gösteren obez hastalarda, normal kilodaki kontrol grubu ve tıkanırcasına yeme bozukluğunun eşlik etmediği obez hasta grubuna oranla daha fazla saldırganlık, eleştirel olma, aşırı öfke (öfke, dürtüsellikle ilişkili bulunmuş), depresif belirtiler ve yeme ile ilişkili psikopatoloji gözlenmiştir. Yüksek oranda depresyon belirtileri gösteren obez hastalarda öfkeyi bastırma eğilimi daha fazla bulunmuştur.

  • Diğer Kişilik Özellikleri :

Vervaet, Heeringen ve Audenaert’in (2004) yaptıkları bir çalışmada anoreksiya nervoza kısıtlı tipi ile tıkanırcasına yeme bozukluğu ve bulumia nervoza hastalarının kişilik özellikleri arasındaki farklılıklar karşılaştırılmış ve bulimiklerin anoreksiklere oranla daha savurgan ve dürtüsel oldukları ve daha az kendini yönetme becerisi (self-directedness) gösterdikleri bulunmuştur.

Obezite, son yıllarda hızlı bir şekilde artmaya başlayan, karmaşık bir bozukluktur. DSM IV içerisinde yer almamaktadır. Ancak tıkınırcasına yeme bozukluğuna sıklıkla eşlik etmektedir (Fassin, Leombruni, Piero, Daga, Amianto, Rovera ve Rovera, 2002). Obez kişilerle yapılan çalışmalarda, bazı kişilik özellikleri meydana çıkmıştır: dürtüsellik, kendilik kontrolünün olmaması, düşük benlik saygısı, mükemmeliyetçi tutumlar, ketlenmenin kalkması (disinhibition) ve düşük düzeyde sosyalleşme. (Fassino, Leombruni, Piero, Daga, Amianto, Rovera ve Rovera, 2002). Fassino ve arkadaşlarının (2002) tıkanırcasına yeme bozukluğu gösteren ve göstermeyen obez kadınlardaki mizaç ve karakteri inceledikleri bir çalışmada, tıkanırcasına yeme bozukluğunun eşlik ettiği obezlerde daha yüksek güvensizlik, sinirlilik ve pasiflik gözlenmesine rağmen genel olarak iki grup açısından benzer kişilik profillerine rastlanmıştır. Ayrıca tıkınırcasına yeme bozukluğu gösteren obez kadınlarda, bu bozukluğun olmadığı obez kadınlara oranla daha düşük kendini yönetme (self-directedness) düzeyi bulunmuştur (Fassino ve ark., 2002).

Kuşkusuz ki kişiliğin oluşumunda aile ve yaşanılan çevrenin önemi büyüktür. Çoğunlukla model alarak öğrenme, aile içi etkileşim sonucu çocuğun verdiği tepkileri ve onun karakterini belirlemede önemli bir rol oynamaktadır. Yeme patolojisi gösteren kişilerin aile örüntülerine bakıldığına, uyumsuz, katı, sert, kontrol sağlamaya yönelik, aşırı talepkar, beklentileri yüksek ve mükemmeliyetçi tutum sergiledikleri görülmektedir. Bu nedenle yeme patolojisi gösteren kişiler, ailelerindeki bu davranış örüntülerini öğrenmiş olabilirler. Ayrıca, ailedeki bu örüntülerle baş etmek için yeme bozukluğu geliştirdikleri de düşünülebilir.

Klinik Psikolog Miray Polat

Kaynakça:

Sayıl, I. (Ed.). (2000). Ruh Sağlığı ve Hastalıkları (2. Baskı) içinde (355-369). Ankara: Öncü Basımevi.

Serpell, L., Livingstone, A., Neiderman, M.& Lask, B. (2002). Anorexia Nervosa:
Obsessive-Compulsive Disorder, Obsesive-Compulsive Personality Disorder, or Neither?
Clinical Psychology Review, 22, 647-669.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir